Hatice NOYANKöşe Yazıları

YAŞAYARAK YAŞLANAN MODA KRALI…!!!

 

Bazı Şahsiyetler, Kıymetli Olmanın Ötesinde Efsanedir!

Abdurrahman Naili Yurdakul; bilinen adıyla, Ünlü Kreatör Modacı Nail Yurdakul..

Onunla ilk tanıştığım da 2017’nin yazıydı. Kısa bir tanışma sohbetinin ardından, telefonu kapatmadan öncedeki, son cümlesi hala aklımdadır. Seninle tanışma şerefine nail olacağım inşallah. Akşamüstü sözleştiğimiz gibi, Köyceğiz de göl kenarındaki ayaklı gölde buluştuk. Atkuyruğu saçları, şık kıyafeti, sevecen hareketiyle, 60’ında gösteren, zarif, nezaket sahibi bir beyefendi vardı karşımda. Yaklaşık iki saatlik, koyu bir sohbettin ardından sezgilerim bana, Modacı kimliğinin ve nezaketinin de ötesinde farklı, sıra dışı, bir kişilikle tanıştığımı söylüyordu. Onu yakından tanıdıkça hislerimde yanılmadığımı anladım. Köyceğizde Moda Evimin şubesini açmaya karar vermiştim o sene. Ve Köyceğiz ile ilgili araştırma yaparken, Nail Yurdakul ismi çıkmıştı karşıma. Modanın piri ve 20 yılı aşkın süredir Köyceğiz de yaşayan bir meslektaşım olarak, onun kapısını çalmış, tecrübelerinden faydalanmak istemişim. Öylede oldu. Çok desteği oldu, şubemin açılış sürecinde ve sonrasında. Burada onun desteğini tek tek saymayacağım. Sayfalara sığdıramam çünkü. Yaptığı her şey benim için çok kıymetliydi elbette. Ama en kıymetlisi, modacı kimliğinin ötesinde, dostluğu, sıra dışı şahsiyeti ve benimle paylaştığı engin tecrübesiydi! Yaşayan canlı bir tarihti Nail Yurdakul! Onu her dinlediğimde, tarihin tozlu sokaklarında geziniyormuş gibi hissediyordum kendimi! 90 yıllık yaşamına 10 hayat sığdırmıştı! Evet, yanlış duymadınız, abartmıyorum 10 hayat. Müthiş pozitif enerjisi, bilgisi, birikimi, yaş almış, ama yaşlanmamış duruşu, nezaketi, zarafeti, derin hayat bilinci, ömrüne ömür katmıştı sanki. 50 sine varmadan emeklilik hayali kuran, bir köşede oturup paslanmayı bekleyen, birçok kişinin aksine o, 90 yaşında, bir işten diğerine, koşturup duruyordu. Kutsal kitabımız, Kur’an da, bir işten boşalınca başka bir işe koyul, buyruğunun geçtiği ayeti, yudum yudum içmiş, özümsemiş, hayatının her zerresine nakşetmişti Sanki!! Kendi deyimiyle, modacılık serüveni, Mustafa Kemal Atatürk’e olan hayranlığı ile başlamıştı. Keskinli öğretmen bir Baba ve ev hanımı bir annenin çocuğuydu. Henüz 5. 6 yaşlarındayken, Atatürk’ü yakından görme şerefine nail olmuştu. Öğretmen olan babası, öğrencileriyle birlikte onu da götürmüştü, Ankara da düzenlen, Atatürk’ün konuşma yaptığı o muhteşem bayram törenine. Atatürk ile olan anısını şöyle anlatıyor: “ Tabi Hatice’m, 5. 6 yaşlarında bir çocuğum nihayetinde, onun bu denli önemli, bir adam olduğunun, farkında bile değilim. Onu görür görmez ona hayran kalmıştım. Ne kadar şık giyimli bir adam demiştim içimden. Bende böyle giyinmeliyim, bende böyle şık olmalıyım.”

Sadece içinden değil, dışından da , ısrarla dile getirmişti bu isteğini. Babası isteğini yerine getirmiş, kumaş almış, Atatürk’ün takımının minyatürünü diktirmişti Küçük Nail’e. Mutlu olmuştu olmasına ama bir eksik vardı, odlumu şimdi, bu eski lastik kara pabuçlar, bu fiyakalı takımın altına! Böyle şık bir takıma şık bir kundura yakışırdı. Onu da yaptırmıştı babası, kırmamıştı küçük Naili. Anne’si de takımın içine şık bir gömlek dikmişti. İşte şimdi oldu. Küçük Nailin keyfine diyecek yoktu artık. Daha o yaşlarda azmin ve zarafetin temelini atmıştı. Bu iki önemli olgunun, onun hayatının mihenk taşlarını oluşturacağından habersizdi henüz. Hiç unutmadı Atatürk’ü gördüğü o özel günü. Büyüdükçe içindeki zarafet aşk’ı da büyüdü. Giydiği o şık kıyafetleri kendisi dikmeliydi. Bunu bir şekilde öğrenmeliydi. Hata sadece kendine değil, sevdiklerine de dikmeliydi o şık kıyafetleri. Ailesi iyi bir tahsil görmesini istiyordu ama onun aklı derslerinde değil, terzilikte üretmekteydi. Müthiş bir zevk olsa gerek, dikmek, üretmek diye düşünüyordu içinden. Ailesi, derslerindeki başarısızlığından dolayı, onu cezalandırmış, terzinin yanına çırak olarak vermişti. Nailin, içinde gün geçtikçe büyüyen ateşten, üretme aşkından habersizdiler. Ve küçük Nail, cezasını çok sevmişti. Öyle çok sevmişti ki, dört elle sarılmıştı cezasına, üretme aşkına. 22 yaşına geldiğinde, tahta bavuluna koyduğu, üç beş parça kıyafet, eski bir kilime sardığı yorganı, yastığı ve borç bulduğu, 100 lirayla İstanbul’un yolunu tutmuştu. Kararlıydı Türkiye’nin, hatta Avrupa’nın en ünlü modacısı olacaktı. Tren yolculuğunda başından geçen bir anısını şöyle anlatıyor: “Acıkmış, trenin restoranın da çorbayla karnımı doyurmaya çalışıyordum. Çorbama limon sıkmaya çalışırken, yan masada oturan beyin üzerine sıçrattım limon suyunu. Ben pardon demeye kalmadan, garsonu çağırdı yanına, bir kâse çorba, bir tane limon getirmesini söyledi. Az sonra çorba ve limonu getirdi garson.. Limonu eline aldı, küçümseyen bakışlarla, bana gösterir gibi yaparak, çatalıyla sıktı çorbasına. Kısacası, kendince, bana ders veriyordu. Çok içerlendim ve sinirlendim bu küstah davranışına. Ayağa kalkıp kolundan tuttum hışımla, ne var dedim, ne olmuş üzerine birkaç damla limon sıçramışa! Bak dedim ona, bu adama, bu yüze, iyi bak, bu ismi de iyi dinle! Benim adım Nail Yurdakul, bu ismi ezberle! Bu isim Türkiye’nin en ünlü modacısı olacak, ve sen bu modacıya gelip ondan özür dileyeceksin anladın mı…!? “Dedim. . Devam ediyor anlatmaya bilge çınar. “Ah güzel kızım Hatice’m,

İstanbul da çok zorluklar yaşadım. En usta terzilerin yanında çıraklık yaptım ama karın tokluğuna çalıştım senelerce. Çok geceler aç uyuduğumu bilirim. Yılmadım, kararlıydım, kendime, Naile bir söz vermiştim, Türkiye de mesleğini en iyi icra eden modacı olacaktım. Uzun ve meşakkatli, yılların ardından ben, Türkiye’nin ve Avrupa’nın en ünlü modacısı olmuştum. Sanat ve siyaset camiasından birçok ünlü, ismi giydirdim. İsmet İnönü, Bülent Ecevit, Celal Bayar, Turgut Özal, Ekrem Bora, Ayhan Işık, Zeki Müren, Müzeyyen Senar, Filiz Akın, Emel Sayın, Ajda Pekkan, Hale Soygazi, Selma Güneri, Gönül yazar ve şuan hatırlayamadığım birçok ünlü isimi giydirdim. Bu isimlerin çoğuyla yakın arkadaşlıklar dostluklar kurdum. Tabi ben o adamı unuttum gitti. O Tren yolculuğunun ardından 15 yıl geçmişti. Bir gün, sekreterim odama geldi” Nail bey “dedi, “bir bey geldi, randevusu yok, ben randevusuz görüşemezsiniz dedim ama o ısrarla sizi görmesi gerektiğini söylüyor:” Kimmiş ki, gönder gelsin “dedim. Az sonra bir bey içeri girdi. “Buyurun,” nasıl yardımcı olabilirim? “ “Beni tanıdın mı? Nail Yurdakul? : diye sordu. “ “Hayır tanıyamadım : “ Ben “dedi,” trendeki üzerine limon sıçrattığın o adamım, hani , bu ismi iyi ezberle bu isimden özür dileyeceksin, değin adam. Sana helal olsun be, başardın, dediğini yaptın! Senden hem özür diliyor, hem de tebrik ediyorum.” Tabi ben, şaşırdım duygulandım. Gülüştük sarıldık. Sonrasında arkadaş olduk onula. birkaç tanede takım elbise diktim ona. Ne anılar ne anılar, hangi birini anlatayım. Bürokratlar, Bakanlar, Millet Vekilleri ve eşleri, birçoğu, müşterimdi. Arabaları işyerimin kapısında konvoy oluşturuyordu. Avrupa’dan da çok müşterim geliyordu. Hollywood’ın Oscar almış, ünlü yıldızlarını giydirdim, gelinliklerini, nişanlıklarını diktim. 1963 yılında, Amerika’nın, öldürülen Devlet Başkanı, John F. Kennedy’in eşine, üzüntümü ve taziyemi ifade eden, siyah bir Gelinlik diktim, hediye ettim. Amerika ya davet edildim sonrasında Kennedy’in eşi tarafından. Avrupa’da ki, birçok üst düzey siyasetçi ve eşlerini giydirdim. Rusya Başbakan Yardımcısı ve iki bakanına Modaevim de özel bir defile düzenledim. Atatürk’ün, o özel ve şık kıyafetlerinden oluşan bir koleksiyon hazırladım. Ve yine çok özel bir defileyle sunumunu yaptım. O koleksiyondan bir tayyör’ü yanıma alıp, dönemin Başbakanı, (yıl 1965) İsmet İnönü’yü Makamında ziyaret ettim.

‘ Efendim dedim, Mustafa Kemal Atatürk’ün anısına hazırladığım koleksiyonumdandır bu tayyör, birebir o yıllarda, Milli Mücadele yıllarında Sevgili Atamızın giydiği tayyördür! ‘ manken üzerinde çekilmiş, resmini, kendisine uzattım, bu tayyör’e Atatürk’ün Silah arkadaşı ve mili mücadelede, görev almış bir kahraman olarak, sizin isim vermenizi istirham ediyorum! “ dedim. “Şöyle bir baktı resme,’ oooo dedi’ sevinçle. Parlayan gözlerle bana döndü ve ben bu tayyör’e, Milli Mücadele çaprazı, ismini veriyorum” dedi. “Sonra bir daha, bir daha baktı. Resmin üzerine, Milli mücadele çaprazı yazdı imzasını attı. Basında büyük haber oldu. Daha sonraki günlerde Türkiye Kadınlar Birliği Genel Başkanı, avukat Günseli Özkaya aradı beni. ‘ Nail beyciğim ‘dedi ‘ Biliyorsun, Tunus Cumhur Başkanı Habib Burgiba ve eşi Türkiye de Atatürk’ün tayyörünü, Sayın cumhurbaşkanın eşi almak istiyor biz, hediye etmek istiyoruz kendisine, mümkün mü?’ diye sordu’ “Tabii ki, hay hay efendim “dedim. Tayyör’ü hazırladım ertesi gün, şale ķöşk’ünde, teslim etim kendilerine. Yıllar sonra öğrendim ki, tayyör Tunus Müzesinde sergileniyor. Yaşadığım mutluluğu kelimelerle ifade edemem! Madrid’ te 74 Ülkenin, katımıyla gerçekleşen moda yarışmasında birincilik, kupası kazandım. Ajda Pekkan için diktiğim, asimetrik apart elbise, Dünya çapında moda oldu.” lginç bir anını anlatır mısın? “Diye soruyorum. Küçük bir çocuk gibi, muzip bir gülümseme beliriyor yüzünde. “Karımın pazar filesinden, Gönül yazara mayo diktim. Ve o mayoyu, eksi 16 derecede karların üzerinde giydirdim” ( Kahkahalara boğuluyoruz.) “Manşetlik haber odu. Magazin basınında günlerce yer aldı.” Onu dinlerken, anlıyorum ki, sadece yeteneği, bilgisi, zarafeti değil, müthiş kıvrak zekâsının ve cesur davranışlarının büyük payı var başarısın da. Devam ediyor ilginç anılarını anlatmaya. “Sirkte filin üzerinde defile yaptım. Piknik defileleri düzenledim. Bakanları, bürokratları, eşlerini çimlerin üzerine oturtup bağdaş kurdurarak izlettim defileyi. Köylülerin, elbiselik olarak kullandığı kumaşlarından, modern kadının kıyafetler diktim. Anadolu’yu, köy köy gezip, defileler düzenledim. Kreasyonlarımı köylü kadınlara giydirdim, onlara mankenlik yaptırdım. Köy defilelerimden birinde beni çok duygulandıran bir anım hala ilk gün ki, gibi aklımdadır. Defile bitmek üzereyken köylü bir bey yaklaştı yanıma. “Hocam,”dedi, mahcup bir tavırla, “karımın üstündeki elbise var ya, o karıma çok yakıştı. Lütfen dedi, onu almayın. Ama size ödeyecek paramda yok, ahırda bir ineğim var, onu vereyim o elbise karımın üzerinde kalsın! “Tabi Nail ne yapar?” “O elbiseyi ona hediye eder. “Aynen öyle oldu güzel kızım, elbiseyi hediye ettim. Bu hadiseye basından arkadaşlarımda tanık oldu. Anadolu Haber Ajansı üzerinden haber tüm basın yayın organlarına yayıldı. Bir elbiseye bir inek, başlığıyla sansasyon yarattı. “ Yani Nail yine yaptı yapacağını! Diyorum. Gülüyor. “Allah beni seviyor,” bende onu çok seviyorum. Sonrada Naili seviyorum, ona her daim dost oldum, onun sözünü dinledim. Çünkü Nail, hep sezgilerini dinledi. O dönem, başarılarımı hazmedemeyen, bazı çevreler, basında haberimin çıkmaması için çok direndi. Ama ben öyle ilginç projeler fikirler üretiyordum ki, sonun da hepsi pes etti azmim ve kararlılığım karşısın da. Türkiye, Basın Yayın Genel Müdürü, Cemil Ünlütürk’ün teklifiyle, boğazın çizgilerini simgeleyen, bir kostüm diktim, boğaz köprüsünün, açılışında (1973) defile yaptım. Defile haberi, Türkiye Today Dergi’sinde, kapaktan verildi ve 16 dile çevrilerek, Dünya’ya dağıtıldı, haber, avrupa basın’ında geniş ter aldı. Türkiye de ilk, kız futbol takımı kuran benim. Ve ilk manken okulunu da açan benim. Uzun yıllar mesleğimle birlikte, yürüttüm birçok sosyal aktiviteyi ve sosyal projeleri.” “ Peki, bir şeyi merak ediyorum abi, sana Kreatör, Moda Kıralı ismini kim verdi? : Anadolu Ajansının, Genel Müdür’ünün eşi, gazeteci; Nimet Arzık Hanımefendi, bir gün köşesinde Ankara’ya Mektup, başlıklı bir yazı kaleme aldıı. Çok ses getiren, sansasyonel bir yazıydı. Ankara’ya siyaset’e, siyasi isimlere, bol göndermeli bir yazı. Herkesin, bir taht, bir rant, Kıralık peşinde olduğunu özetlemişti yaźında. Ve gerçek Kırallığın, şahsiyet olduğu, vurgusunu yapmış, kısaca, kişiliğimi, nezaketimi, çalışmalarımı anlatmıştı. Eğer Kıralık diye bir gerçeklik varsa onu, laikiyle Hak eden isim Nail Yurdakul’dur diye yazmıştı. Ve Şöyle bir soru sormuştu köşesinden, ‘şimdi siz, siyasilerin yalancı vaad’leriyle’ mi kendinizi iyi hissedersiniz, Yoksa Nail Yurdakul’un, makasının dan dan çıkan zarif bir kıyafetlemi? Soruyorum size, hangisi size, kendinizi iyi hissettirir!’ O günden sonra basın, sanat ve siyaset camiasında, Nimet Arzık Hanımefendinin bize verdiği Kıral isim kabul gördü” Diyor. Onun yaptıklarını dinlerken bile, insanın başı dönüyor! Müthiş bir hayat öyküsü, Ansiklopedi’lere sığmaz.

1990’ lı yılların sonunda 70 yaşında geçirdiği bir felç moda sayfasını kapatıp Köyceğiz’e yerleşmesine vesile olmuştu. Köyceğiz’de sağlığına kavuşmuştu yeniden. Modacılığa ek olarak, sürdürdüğü, mesleğini, gazeteciliği tam zamanlı işi haline getirmişti. Ay Işığı dergisini kurmuş, senelerdir başarıyla sürdürüyordu bu işi. Onun Ay Işığı Dergisi, Köyceğiz’in bir nevi gözü kulağı olmuştu…

2019’un Baharında, ticari ve ailevi sebeplerden dolayı, Köyceğizdeki, şubemi kapattım. İçim burkula burkula Köyceğiz’den ayrılmak zorunda kalmıştım. Biliyordum nasipte varsa birgün gene gelecektim. Hayat, sırlarla dolu! Bazen, ne kadar isteseniz, ne kadar zorlasanız da o kendi bildiğini okuyor, kendi istediği yöne doğru akıyor. İki seçeneğiniz vardır böyle durumlar da ya ısrarcı olup ittireceksiniz, ya da, kendinizi suyun akışına bırakacaksınız. Ben, ikincisini seçtim. Geçmiş, tecrübelerimden biliyordum ki, ittirerek, bir milim yol alamazsınız! Kocaeli’ye döndükten sonra müthiş bir koşuşturmanın içine düşmüştüm. Yüküm öyle ağırdı ki, yeri geldi kendimi, kadın olduğumu bile unuttum. Ben önce anneydim, sonrada babaydım çocuklarıma. Bu hengâmede birçok dostumu ihmal ettiğim gibi, kıymetli dostum, abim, Nail Babamı da ihmal etmiştim. Uzun zaman olmuştu halini, hatırını sormayalı. Ve bir gün, pankreas kanseri olduğunu öğrendim. Çok üzülmüştüm, kendime çok kızmıştım, onu ihmal edip, halini hatırını sormadığım için. Telefona sarıldım, cevap vermese, gücense haklıydı, aradan ay değil, yıl geçmişti. Telefon açıldığın da hasta bitkin bir ses, karşıladı beni.

“Hatice’m iyimi sin? Biliyor’ musun ben kanser oldum.” :

“Biliyorum abi çok üzüldüm! Rabbim şifa versin.

“Üzülme Hatice’m bunu da atlatacağım. “ dedi. Yarım saat hasbıhal ettik, geçmişi andık güldük, duygulandık. Ameliyat olmuş, karaciğeri, midesinin bir kısmı alınmıştı. İç organları, büyük hasar almış, neredeyse yarısı alınmıştı! Ama o bunların hiç birine aldırış etmiyordu. Hasta bitkin sesinde bile, umut azim, yaşam enerjisi vardı.

“ Bu hastalığı atlatacağım, üzülme. Seni ziyarete geleceğim Kocaali’ye. Söz verdim ben Naile, iyileşeceğim Hatice’m.” Hayran olmamak elde değil, 93 yaşındaki bu delikanlıya. Aradan altı ay, geçmişti. Bir gün, ansızın Köyceğiz’e gitme kararı aldım. Her zamanki neşesiyle, naifliğiyle açtı kapıyı. “ Bu ne güzel sürpriz inanmıyorum, sen nereden çıktın!? Neden haber vermedin kızım geleceğini? :

“Valla benim bile, haberim yoktu abi, geleceğimden. “

“ Delisin kızım, sende Nail gibi, delisin.” Gülüşmelerin kısa bir hasbıhal’in ardından: “ Yemek Söyleyeceğim, getirecekler. Ne yersin? “ diye soruyor:

“ Ben kahvaltı yapmadım abi. Zeytin peynir varsa bide çay demleriz, tamamdır. “

“Sorduğun soruya bak, zeytin peynir olmamı Nailin evinde “diye, fırçalıyor beni. “ Hem de envai çeşit ve organik. Keçi peyniri yeni geldi köyden. Zeytin de doğal, dalından. Sağolsun dostlarım yolluyor. Ben, Naile iyi bakıyorum kızım, yoksa Nail, durabilir mi, böyle dimdik ayakta! “ On dakika içinde donatıyor masayı. Eski günlerdeki gibi keyifle pişiriyor sucuklu yumurtayı.

“Şu dolaptan terlik al ayağına balkon soğuk üşütürsün.”

“Güzel abim ne çok özlemişim seni, güzel dostları, bu mis gibi, havayı, insanın içini ferahlatan, şu mandalinaların kokusunu!

“Cennettir benim Köyceğiz’im Hatice’m. Burası bana Allahın en büyük lütfu, ikramiyesidir! Kaç kişiye nasip olur böylesi güzellikler. Bak balkonum da mis gibi narenciye bahçeme karşı yapıyorum kahvaltımı. Böyle bir huzurun güzelliğin tarifi olamaz. İşte bu güzelliler bana, sağlığıma iyi geliyor. “

“Haklısın abi ama kanımca, sahip olduğun güzelliklerin ötesinde, yüksek bir yaşam, farkındalığın, derin bilincindir, seni böyle özel ve güçlü kılan. Maşallah, seni çok iyi ve dinç gördüm, eski günlerdeki gibi. Bıraktığım yerde bulmak çok sevindirdi beni. Sanki hiç kansere o ağır illete, yakalanmamış gibisin.”

“Ben kanser olmadım ki, kızım. “

“Nasıl yani? “

“ Küçük bir mikrop vardı vücudumda doktorlar kesti aldı ve bitti. Her şey beyinde başlar ve beyinde biter Hatice’m. Ben, beynime, hep doğru omlu, komutlar vermeye çalıştım yaşamım boyunca. Kemoterapiyi de ilaç tedavisini de ret ettim. Biliyor musun, zorla ameliyat ettirdim kendimi. Hiçbir doktor, ameliyata yanaşmıyordu, yaşımdan dolayı. Masada kalırsın, bu yaştaki, birini ameliyat etmek cinayettir dediler. Uzun istişareler sonunda ikna ettim onları. ‘Bakın dedim, 90 yaşında gibimi duruyorum. Siz ne bakıyorsunuz biyolojik yaşıma ben 60 yaşındayım’ dedim. O ağır ameliyattan sonra, ara ara kontrole gidiyorum sadece. Doktorlarım şaşkınlık içinde takip ediyor, ‘sen Allahın bir mucizesisin’ diyorlar bana. Oysa ki, kızım mucize hepimizde var! Beynimiz en büyük mucizemiz! Yeter ki, onu kullanmayı bilelim. Ben hayatı, doğayı, insanları ve evvela kendimi çok seviyorum. Allahın bana sunduğu, sonsuz nimetlerin, farkında yaşıyorum. Yani yaşayarak yaşlanıyorum!!! Ama hala eksiğim çok, hala 93 yaşındaki Naili, büyütmeye eğitmeye çalışıyorum. Her akşam, 15 dakika, Naili karşıma alıyorum. Konuşuyorum onunla. İstisnasız, her akşam hesaba çekiyorum Naili. Söyle bakalım Nail, bu gün ne yaptın? Neyi doğru, neyi eksik, neyi yanlış yaptın? Ben Naili bu günlere kolay getirmedim kızım, ben Naile çok emek verdim!!! “

Hayranlıkla, saygıyla dinliyorum, bu bilge, derin, naif, yaşam sanatkarını!!! Evet, yaşam sanatkârı o. Yaşamın içinden, farklı sanatlar öğretildi bize, ama yaşamın, kendi başına bir sanat olduğu, öğretilmedi!!! Ona da öğreten olmamıştı elbette, ama o, kendi deyimiyle , Naile öğretmişti, yaşama sanatını! Her akşam, üşenmeden almıştı Naili karşısına, Söyle bakalım Nail, bu gün ne yaptın, yaşam sanatını ne şekil de icra etin??? Ne söylenebilir, nasıl anlatılabilir ki, böylesine derin, bilge, asırlık bir çınar! Kalemde, kelam da, aciz kalır anlatmaya elbette! Ama şundan eminim ki, NLP Uzmanları, onu yakından tanısaydı, hatta PSİKANALİZ’İN Kurucu Babası, FREUD yaşasaydı, kesinlikle bu sıra dışı, beyni incelemeye alırdı. Freud un böyle bir şansı olmasa da NLP uzmanlarının hala bir şansı var! Eminim çok keyifli ve bilime, insanlığa, katkı sunan, önemli bir çalışma olurdu…!!

İyi ki, tanıdım seni, bilge çınar! İyi ki, varsın Nail Babam!

Senin deyiminle; söz dinlemez, asi kızın, Hatice.

Hatice Noyan.

 

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kapalı
Kapalı